Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yıl ilk defa Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği (RTGD) 2019 yılı Medya Oscar Ödülleri Töreni’nde konuştu. RTGD’nin hem kendi alanında hem de sosyal sorumluluk projelerinde üstlendiği öncü rolü takdirle karşıladığını belirten Erdoğan, dördüncü senesini geride bırakan ‘Sporla Kal Güvende Kal’ kampanyasıyla şimdiye kadar binlerce gencin spor ve sanata teşvik edildiğini, farklı branşlardan milli sporcuların, gazetecilerin, sanatçıların gençlerle bir araya geldiğini söyledi.
‘DİYARBAKIR ANNELERİ KORKU DUVARLARINI YIKTILAR’
Erdoğan, "Yine gençlerimizi uyuşturucu ve her türlü bağımlılıktan korumak, aileleri bilinçlendirmek amacıyla ‘Narkotik Polisi Anne’ projesi hayata geçirildi. Derneğimizin terör mağduru kadınlarımızın haklı mücadelesini dünyaya duyurmak için yürüttüğü çalışmaları da önemsiyorum. Yaklaşık 40 yıldır terörle mücadele eden bir ülke olarak örgütün gerçek yüzünü deşifre etme konusunda halen arzu ettiğimiz seviyede değiliz. Bölücü örgüt askerimizin, polisimizin, öğretmenimizin, din görevlimizin, en çok da Kürt kardeşlerimizin kanını dökerek varlığını sürdürmüştür. Baskıyla tehditle kandırarak dağa çıkardığı binlerce gencimizin kanından beslenen bu nebbaşlar en büyük acıyı çocuklarını örgüte kaptıran analara yaşatmıştır. Kendi evlatlarını Paris’e, Londra’ya, Brüksel’e tatile gönderenler analarından kopardıkları Kürt çocuklarını Kandil’e, Sincar’a, Suriye’ye ölüme yolluyorlar. Diyarbakır anneleri evlatlarına kavuşmak için açtıkları bayrakla hem korku duvarlarını yıktılar hem de terör örgütünün kanlı yüzünü ifşa ettiler. Terör örgütü sempatizanlarının kimi iğrenç saldırısına rağmen 500 gündür evlat nöbeti tutan bu cesur anneleri bir kez daha şahsım, eşim, milletim adına saygıyla selamlıyorum” dedi.
‘TÜRKİYE TERÖRLE MÜCADELESİNİ ANALARIN DESTEĞİYLE ZAFERE TAŞIYACAKTIR’
Ciğerparesine sarılmak isteyen bir ana yüreğini hiçbir tehdidin korkutup, yıldıramayacağını kaydeden Erdoğan, anaları karşısına alan hiçbir yapının ne kadar çirkefleşirse çirkefleşsin hedefine ulaşamayacağını, çocuklarını kurtarmak için çırpınan anaların önüne hiçbir setin vurulamayacağını ifade etti. Erdoğan, "Çünkü anaların evlatları için döktükleri her damla gözyaşında zalimi sarsan, zulmü deviren bir kuvvet vardır. Kandil’deki terör baronları ve siyasetteki uzantılarının Diyarbakır annelerinin evlat nöbetinden korkmalarının temel sebebi de işte budur. Türkiye teröre, şiddete, gözünü kan ve kin bürümüş katil sürülerine karşı yürüttüğü mücadeleyi inşallah anaların da desteğiyle zafere taşıyacaktır hiç endişeniz olmasın. Bu toprakların geleceğinde teröre ve şiddete yer yoktur, olmayacaktır” diye konuştu. Bu süreçte basın mensuplarından sanatçılara kadar her kesime büyük sorumluluklar düştüğünü vurgulayan Erdoğan, “Teröristle mücadele güvenlik kuvvetlerinin, terörle mücadeledeyse siyaset kurumundan medyaya tüm toplumun görevidir. Ancak bu konuda ülke olarak yıllardır çok ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Türkiye’de bölücü terörün 40 yıldır bitirilememesinde bir dönem yapılan yanlışlar kadar, kimi basın yayın organlarının terörü meşrulaştıran, teröristi masumlaştıran dilinin de payı bulunuyor. Diyarbakır annelerinin sürdürdüğü evlat nöbetinin bu açıdan bir turnusol işlevi gördüğüne inanıyorum” mesajını verdi.
‘BİRÇOK KESİM TAM 500 GÜNDÜR ÜÇ MAYMUNU OYNADI’
Kandil’deki teröristlerin reklam ajansına dönüşen kimi medya kuruluşlarının, yaptıkları haberlerle Diyarbakır annelerinin masum eylemini bile itibarsız hale getirmeye çalıştıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle konuştu:
"Aynı şekilde bölücü örgüte gönüllü avukatlık hizmeti sunan sözde insan hakları dernekleri bu annelerin feryatlarına kör ve sağır kesildiler. Bir kere ziyaret ettiklerini duydunuz mu? Geldiler mi? Hayır, ama başka zamanlarda buralardan hiç eksik olmadılar. İttifak ortaklarını küstürmemek için devleti suçlayan, destek vermek yerine analara desteğe giden bakanlarımızı eleştiren partiler oldu. Diyarbakır’a kadar gidip bölücü örgütün uzantılarına şirinlik yaparken iki adım ötedeki bu acılı anneleri ziyaret dahi etmeyen siyasetçiler gördük. Lafa gelince demokrasi, çocuk ve kadın haklarını, özgürlükleri kimseye bırakmayanlar evlatları kaçırılmış annelere bir kez olsun sahip çıkmadılar. Yine bu dönemde ne batılı medyada ne de batılı insan hakları kuruluşlarından hiçbir dayanışma mesajı duymadık. 6-8 Ekim olaylarında onlarca masum insanın kanının dökülmesine sebep olan bir şahsı adaletten kaçırmaya çalışanlar, çocukları ellerinden alınan anneler için tek bir cümle dahi kurmadı, kuramadı. Ülkemizdeki muhalefet partilerinden sözde insan hakları örgütlerine, medyadan yazarlara kadar birçok kesim tam 500 gündür bu meselede üç maymunu oynadı. Diyarbakır anneleri haklı mücadeleleriyle sadece terör örgütünü karanlık yüzünü değil, işte bu riyakarlığı da ifşa ettiler. Terör ve şiddet konusunda ülkemiz içindeki ideolojik bağnazlığın ortaya çıkmasını onlar sağladı."
‘HİÇBİR DÖNEMDE OLMADIĞI KADAR ÇOK DEZENFORMASYONA MARUZ KALIYORUZ’
Konuşmasında dijitalleşmenin beraberinde getirdiği tehlikelere de işaret eden Erdoğan, "Dijitalleşmeyle beraber hayatımızın her alanında olduğu gibi iletişimde de köklü değişiklikler yaşanıyor. İnsanlık merkezinde teknolojinin yer aldığı yeni bir hayat biçimine doğru yol alıyor. Bir önceki kuşağın hayal dahi edemediği pek çok imkana bugün teknoloji sayesinde saniyeler içerisinde ulaşabiliyoruz. Ben buna adeta bir teknolojik faşizm diyorum. Böyle bir yapıyla karşı karşıyayız. Dünyanın en ücra köşesinde meydana gelen herhangi bir gelişmeden anında haberdar oluyor, daha evvel saatlerimizi harcadığımız işleri bugün saniyeler içinde yapabiliyoruz” dedi.
Koronavirüs salgınıyla beraber dijitalleşmede yeni bir safhaya geçildiğini kaydeden Erdoğan, "Eve kapanma zorunluluğu teknolojinin günlük hayatımızdaki yerini hiç olmadığı kadar artırdı. İş dünyasından eğitime ticaretten sağlığa hayatın rutin düzenini kısmen devam ettirebilmesinde teknolojinin katkısını elbette inkar edemeyiz. Ancak dijitalleşme ve yeni medya araçları sağladıkları kolaylıklar yanında, beraberinde ciddi riskler de getirmektedir. Bir yanda demokratik mecraları çeşitlendiren dijital ağlar, diğer yanda siber zorbalık, siber terör ve yalan haber gibi kavramları da gündemimize taşımıştır. Hayatımızın hiçbir döneminde olmadığı kadar çok dezenformasyona maruz kalıyoruz. Bilhassa sosyal medyada yayılan haberlerin kahir ekseriyetini düzmece haberler oluşturuyor. Son günlerde yaşanan dramatik hadiselerin bu bakımdan önemli olduğuna inanıyorum" değerlendirmesinde bulundu.
‘ASIL TEHLİKE SOSYAL MEDYA TRÖSTLERİNİN KEYFİ MÜDAHALE CESARETİNİN ARTMASIDIR'
ABD’deki seçim sonuçlarının ardından yaşananlara da değinen Erdoğan, "Amerikan seçim sonuçları ekseninde süren tartışmalar, bizim de bir süredir dile getirdiğimiz, bir taraftan teknolojik dedim, diğer taraftan da dijital faşizmin nerelere kadar uzanacağını gözler önüne sermiştir. Bakın burada sadece sosyal medyanın denetimsizliğinin yol açabileceği toplumsal karmaşalardan bahsetmiyorum. Asıl tehlikeli olan sosyal medya tröstlerinin siyasete ve özgürlüklere yönelik keyfi ve aleni müdahale cesaretlerinin artmasıdır. Demokratik kurumları hedef alan şiddet eylemlerini elbette mazur göremeyiz. Ancak hiçbir hukuki dayanağı olmadan insanların iletişim kanallarının kapatılmasını da kabul edemeyiz. Söz konusu sosyal medya şirketlerinin, devletlerin vatandaşlarını koruma amacıyla attığı adımlara özellikle verdikleri tepkileri de gayet iyi biliyoruz. Türk mahkemelerinin terörü ve şiddeti öven hesaplarla ilgili kararlarının hemen hiçbirini uygulamadılar. Bölücü terör örgütü mensuplarına sergiledikleri müsamahayı bu katillerin canını yaktığı insanlara göstermediler. Sosyal medya linçine uğrayan insanların mağduriyetini giderecek hiçbir çabanın içine girmediler" dedi.
‘SANAL DÜNYAYA ASLA TESLİM OLMAYACAĞIZ’
Sosyal medya şirketlerinin daha da vahimi içeriği, gayesi, çerçevesi ne olursa olsun, tüm hukuki düzenlemeleri, özgürlüklere müdahale yaygarasıyla sabote ettiklerini söyleyen Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye olarak Gezi olaylarından başlayarak bugüne kadar sosyal medya şirketlerinin birçok keyfiliğine maruz kaldık. Bu yapılara karşı vatandaşımızı ve demokrasimizi savunduğumuz için başta muhalefet partileri olmak üzere acımasızca eleştirildik. Ancak geldiğimiz noktada dijital diktatörlüğe ve siber zorbalığa karşı verdiğimiz hukuk mücadelesinin önemini daha iyi anlıyoruz. İyi ki bu meseleyi çok erkenden gündemimize almışız diyoruz. Devletin görevi vatandaşlarının özgürlüğünü korumak, güvenliği, huzurunu, hak ve hukukunu temin etmektir. Biz genci yaşlısıyla 83 milyonun tamamına karşı sorumluyuz. Nasıl ülkemiz sınırları içinde teröre izin vermiyorsak, sanal dünyada terör propagandasına, terörün zemin kazanmasına müsaade edemeyiz. İnsanların tacize uğradığı, dolandırıldığı, onurlarının kırıldığı, linç edildiği her türlü haklarının çiğnendiği bir sanal dünyaya asla teslim olmayacağız. Özgürlük kılıfı altında Türkiye’yi yalan haberin, iftiranın, hakaretin, tehdidin, provokasyonların kol gezdiği bir iklime terk etmeyeceğiz. İnsanımızın hak ve hukukunu gözetmede, kendilerini hukukun üstünde gören sosyal medya şirketlerinin baskılarına boyun eğmeyeceğiz. Burada ofis kurma, ama buradan reklamlarla her şeyiyle paranı al, topla ve Türkiye’yi adeta bir soygun cennetine çevir. Yok böyle şey. Bak şimdi cezalar kesilmeye başlayınca onlar da kuzu olmaya başladılar. Ödeyeceksin. Batıda nasıl ödüyorsan burada da ödeyeceksin."
‘TÜRKİYE'NİN VERİSİ TÜRKİYE'DE KALMALI’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu amaçla bir taraftan milli ve yerli alternatifleri geliştirirken diğer taraftan da hukuki düzenlemeleri kararlılıkla hayata geçirdiklerini kaydetti. Erdoğan, "Vatandaşlarımızın can ve mal emniyetine gösterdiğimiz hassasiyetin aynısını verilerimizin korunmasına da gösteriyoruz. Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalmalı diyerek başlattığımız çalışmalarda önemli mesafe aldık. Geçen hafta yaşanan hadiselerden sonra inşallah bu çalışmaları daha da hızlandıracağız. Son dönemde bazı uluslararası şirketlerin de içinde yer aldığı skandallar bu konuda ne kadar dikkatli ve hassas olmamız gerektiğini göstermiştir. Veri mahremiyetine dair farkındalık yükseldikçe milli teknolojilere yönelim de artıyor. Yabancı uygulamaların kişisel veriler konusundaki çifte standartları, BİP gibi milli anlık mesajlaşma uygulamalarının kullanımını yaygınlaşıyor. İnşallah önümüzdeki dönemde bu alanda yerli ve milli altyapımızın gücünü arzu ettiğimiz seviyeye çıkartacağımıza inanıyorum. İnşallah yerlisini millisini biz de kuracağız” diye konuştu.
'EKSİKLİKLERİ GİDERMENİN YOLLARINI ARIYORUZ'
Medyanın toplum adına kamuoyu oluşturan bir kuvvetten ziyade kendisini siyasetin, yargının, yasamanın yerine koyan bir anlayışa sürüklenmesi halinde en büyük zararı kendisine vereceğini belirten Erdoğan, "Darbe dönemlerinde Türk medyasının nasıl kötü bir görüntüye sürüklendiğini hepimiz gayet iyi hatırlıyoruz. Ayrıcalıklarını kaybedenler rahatsız olsalar da bugün daha renkli, daha demokratik, daha çoğulcu bir medya yapısına sahibiz. Halen eksikliklerimiz yok mu? Elbette var. Bu eksiklikleri de gidermenin yollarını arıyoruz. Kaleminin ve mesleğinin hakkını verenlerin sayısı arttıkça Türk medyasındaki kötü hatıraların izleri de silinecektir. Siyah beyaz yıllardan geleceğe uzanan bir çınar olan RTGD’nin bu konuda önemli bir rol oynamaya devam edeceğine inanıyorum” dedi.
MEDYA OSCARLARI SAHİPLERİNİ BULDU
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasının ardından 2019 yılı Medya Oscarlarını sahiplerine takdim etti. Yılın Tartışma Programı Medya Oscarı’na CNN Türk’te yayınlanan ‘Tarafsız Bölge’ programı ile Ahmet Hakan, Yılın Kadın Oyuncusu Medya Oscarı’na Kanal D’de yayınlanan ‘Hekimoğlu’ dizisinde oynayan Ebru Özkan, Nursal Tekin Özel Ödülü’ne ise Kanal D’de yayınlanan ‘Arka sokaklar’ dizisinin ekibi layık görüldü. Yılın Erkek Oyuncusu Medya Oscarı’nı ATV’de yayınlanan Kuruluş Osman’ dizisindeki rolüyle Burak Özçivit, Yılın Yarışma Programı Medya Oscarı’nı da ATV’de yayınlanan ‘Kim Milyoner Olmak İster’ yarışma programını sunan Kenan İmirzalıoğlu aldı.