Avrupa kıtasının özellikle geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında farmasötik ilaç geliştirme konularında dünya önderi pozisyonunu ilk elli yıl koruduğunu ifade eden TBY Holding Inovasyon Direktörü Erdal Can Alkoçlar, “Bu stratejik liderliği ikinci dünya savaşı sonrası ABD’ye kaptırdığından beri ellerindeki ciddi sayıdaki yetişmiş bilim insanı, modern ekipmanlar ve çok sayıda yapılan patent başvurusuna rağmen gerek geleneksel-bitkisel gerekse beşeri tıbbi ürüne dönüşmüş formülasyonlar ve kendi otoritelerince beklenen performansı ortaya koyamamakta” dedi.
GENİŞ TEŞVİKLERE RAĞMEN PATENTLİ FORMÜLASYON SAYISI TUTTURULAMAMAKTA
Alkoçlar, Türk mucitlerin ilaç projelerinin Avrupa’nın merceğinde olduğuna dikkati çekerek şunları kaydetti:
“Avrupa devletleri ellerindeki yetişmiş değerli akademisyenler, üniversitelerinin her sene güncellenen oldukça modern ve efektif Ar-Ge Ekipmanları ve yine mucitlerine sunulan geniş teşviklerle yapılan çok sayıda patent başvurusuna rağmen kendilerince koyulan tıbbi ürüne dönmüş patentli formülasyon sayısını tutturamamakta. Bunun asıl nedeni mevcut tüm imkanlara rağmen özellikle Ar-GE iş akışının hiçbir adımında gelişmekte olan ülkelerdeki mucitlerin ve inovasyon ekiplerinin karşılaştıkları imkansızlıklarla sınanmamaları ve bu sebeple normalin üstü bir kollektif çabayla “normalüstü” çözümler üretmeye zorlanmamaları; dolayısıyla Ar-GE sürecinin belki de en kritik safhası olan ve genelde ürün finalizasyonunda karşılaşılan beklenmedik komplikasyonlara çözüm bulmakta zorlanmalarıdır.”
ABD’nin de 70-80 yıl önce aynı sorunla karşılaştığını belirten Alkoçlar, ABD’nin bu sorunu özellikle Hint, Pakistanlı, Türk ve Doğu Avrupa ülkelerinden nitelikli bilim insanlarını ülkelerine davet ederek kendi yerel Ar-Ge ekipleriyle kaynaştırıp bu sayede de iki bilimsel kültürün ve geleneğin birbirini tamamlayıcı özelliklerinden maksimum seviyede yararlanarak ABD’nin günümüzdeki ilaç piyasası hakimiyetine ulaştığını belirtti.
“TÜRK- AVRUPA İLACI İNSANLIĞIN KULLANIMINA KAZANDIRILACAK”
Alkoçlar, Avrupa devletlerinin de günümüzde aynı stratejiyi uygulamak istediğini vurgulayarak, “Avrupa disiplini ve teknik imkanlarının Türk zekası ve bilimsel yaratıcılığıyla bir araya gelmesinin bahsi geçen tıbbi ürün kazandırma problemini rahatlıkla aşacağını düşünen Avrupa devletleri ve ilaç şirketleri, özellikle Türk mucitlerin farmasötik ve biyosotik formülasyon projelerini çok yakın takibe almış durumda. Bu olumlu gelişme yakın gelecekte çok sayıda müşterek Türk- Avrupa ilacını insanlığın kullanımına kazandıracak” değerlendirmesinde bulundu.