Güven Çayyolu Cerrahi Tıp Merkezi Nöroloji Bölümü Uzman Dr. Fatma Akkan Yılmaz, hipnoz ve hipnoterapi ile ilgili bilgi verdi. Genellikle birbirinin yerine kullanılan hipnoz ve hipnoterapi kelimeleri aslında içeriği farklı olan iki ayrı kavramı içerdiğini söyleyen Yılmaz, “Hipnoz, dikkatin yoğunlaştığı ve telkin alma yeteneğinin arttığı bir bilinç haliyken, hipnoterapi ise, hipnoz kullanılarak uygulanan destekleyici bir tedavi yöntemi olarak tanımlanıyor. Depresyon, bağımlılık tedavisi, yeme, uyku ve cinsel bozukluklar gibi birçok durumda uygulanabilen hipnoterapinin bu alanda uzman bir terapist tarafından uygulanması önem taşıyor. Hipnoz, dikkatin yoğunlaştığı ve telkin alma yeteneğinin arttığı, uyku ile uyanıklık arası bir bilinç halidir. Başka bir deyişle bir trans halidir. Kişi bu trans halindeyken, dışarıdan gelen ses, ışık, koku gibi her türlü uyaranı hisseder ancak bu uyaranlar daha derin bir trans haline geçmesine yardımcı olur. Kişi sadece, hipnoz yapan terapistin sesine ve telkinlerini odaklanır, dinler, anlar ve gönüllü katılım ile karşılık verir. Hipnoterapi ise; bu hipnotik trans halindeki kişinin, bilinç ve bilinçaltına yönelik olarak verilen telkinler yoluyla uygulanan bir terapi yöntemidir. Yani, hipnoz bir bilinç haliyken, hipnoterapi hipnoz kullanılarak yapılan destekleyici bir tedavi yöntemidir” diye konuştu.
‘BİR KİŞİYİ İSTEĞİ DIŞINDA ETKİLEMEK MÜMKÜN DEĞİL’
Yılmaz, hipnozda gönüllülüğün esas olduğunu belirterek, kişinin hipnoz yoluyla tedavi almak istediğinde öncelikle hipnoz hakkında bilgi verildikten sonra, ‘hipnotizabilite' denilen kısa bir hipnoza yatkınlık testi yapıldığını kaydetti. Genel olarak toplumun yüzde 10-15’inde hipnoza yatkınlık olmadığını ifade eden Yılmaz, şunları söyledi:
“İsteksiz, gönülsüz olan kişiler ya da konsantrasyonu yetersiz olanlar, aşırı takıntılı ve kontrollü olan insanlar hipnoza girmekte zorlanırlar ya da giremezler. Genel olarak toplumun yüzde 10-15’inde hipnoza yatkınlık yoktur. Yüzde 70-80’inde orta düzeyde, yüzde 10-15’inde ise yüksek düzeyde hipnoza yatkınlık vardır. Yani toplumun büyük bir kısmı hipnoza girebilmektedir. Hipnoz, bir uyku hali değildir. Bu nedenle de hipnozdan uyanama gibi bir durum da kesinlikle yoktur. ‘Gözlerime bak ve uyu’ gibi replikler ise, sadece filmlerde ya da şov amaçlı kullanılır ve gerçeklerle bağdaşmaz. Hipnoterapide uygulanan hipnoz, yüzeysel bir trans hali olup, kişi tüm seansı hatırlar ve istemediği hiçbir sırrını anlatmaz. Bilinçaltının kişiye bir sahne olarak gösterdiği sır şeklindeki bu olaylar, kişi anlatmasa dahi, terapistin uyguladığı bir takım teknikler ile çözüme ulaşır. Hipnoz sırasında kişinin bilinçli kontrolü ortadan kalkmaz. Verilen telkinler ile yapması istenilen şey, kişinin sosyal ve ahlaki değerlerine uygun değil ise kabul etmez. Yani bir kişiyi hipnotik telkin yoluyla isteği dışında etkilemek mümkün değildir. Kişi istediği zaman hipnozdan çıkabilme özgürlüğüne sahiptir.”
‘HİPNOZ KONTROLÜ KAYBETME HALİ DEĞİLDİR’
Hipnozla zarar görmek mümkün olmadığını ifade eden Yılmaz, “Çünkü hipnoz kontrolü kaybetme hali değildir. Ancak şizofreni, paranoya ve bipolar bozukluk gibi bazı psikiyatrik hastalıklarda ve kişilik bozukluklarında, hastanın iç görüsünün kaybolduğu durumlarda kullanılmamalıdır. Hipnozu yapan kişinin sihirli bir değneği olmadığı unutulmamalıdır. Hipnoz yaptırmaya karar veren kişinin kendi sorunlarının farkında olması ve bu tedavi yöntemini gönüllü olarak kabul etmesi gerekmektedir. Hipnoterapide; terapist bir rehber, çözüm yolunu bulacak olan ise danışanın bilinçaltıdır. Bu nedenle, danışan ve terapist arasında tam bir güven duygusunun oluşması hipnoterapi için ilk şarttır. Hipnotik indüksiyon yani; danışanda daha yüksek bir bilinç veya farkındalık elde etmek için kullanılan gevşeme ve aşırı konsantrasyon hali yoluyla uygulanan tedavilere verilen genel bir isim olan hipnoterapi birçok durumda kullanılabilmektedir” dedi.
HİPNOTERAPİ KİMLERE YAPILABİLİR?
Yılmaz, hipnoterapinin uygulanacağı durumları şu şekilde sıraladı:
Depresyon ve kontrol edilemeyen kaygı, korku, panik, gerilim, sıkıntı durumlarını kapsayan anksiyete bozuklukları. Sigara, alkol, ilaç, internet, kumar gibi bağımlılıklar. Yeme bozuklukları ve obezite. Uykusuzluk, uyurgezerlik, uyku terörü gibi uyku bozuklukları. Cinsel isteksizlik, vajinismus gibi cinsel alandaki bozukluklar. Tikler, titreme gibi hareket bozuklukları. Kapalı yer, karanlık, yükseklik, böcek, hayvan korkusu gibi fobiler. Ayrılık, deprem, kaza gibi travma sonrası stres bozuklukları. Sınav stresi, sosyal ortamlarda konuşamama gibi performans kaygıları. Ders çalışma isteksizliği, dikkati sürdürememe, çabuk sıkılma, hafıza, öğrenme, hatırlama gibi eğitimde performansı azaltan durumlar. Duygu ve düşüncelerini ifade edememe, aşırı öfke, karşı cins ile ilişki kuramama, kendine güvensizlik gibi davranışsal sorunlar.”