Uzun yıllar yurt dışında genetik ve kanser immünolojisi alanında çalışmalarını sürdüren ve yaklaşık 7 yıl boyunca Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü NIH’de çalıştıktan sonra, 2004 yılında Türkiye’ye dönerek Sabancı Üniversitesi’nde araştırmalarına devam eden Prof. Dr. Batu Erman, geçen ay Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü kadrosuna dahil oldu. Burada da kanser immünolojisi ve tedavileri alanındaki çalışmalarına devam edeceğini söyleyen Prof. Dr. Erman, Kovid-19’a yönelik ilaç çalışmalarını da anlattı. Tam da Kovid-19 aşılarının milyonlarca insanda uygulanmaya başlandığı günlerde İngiltere’de ortaya çıkan ve tüm dünyada büyük endişeye yol açan B117 mutasyonuyla ilgili de konuşan Prof. Dr. Erman, en korkulan şeyin ciddi bir mutasyonun, büyük çaplı aşılamalardan önce gerçekleşmesi olduğunu, ancak şimdilik bunun gerçekleşmediğini belirterek, şöyle konuştu:
“Tabii ki tüm bu aşı çalışmaları sıfırdan başlamadı. SARS virüsüne karşı bir aşı çalışması vardı ama pandemiye dönüşmediği için sonuçlanmamıştı. Aşıda hangi yaklaşımların kullanılacağı az çok biliniyor virüslere karşı. Buradaki kritik nokta, bu virüsün ne kadar hızlı yayıldığı, pandemiye dönüşebilecek bir virüs olması ve mutasyona da uğramasıydı. Ama pek çok virüsü mutasyona uğruyor zaten. İngiltere’deki bu bahsedilen mutasyon da aşının yaygın bir şekilde uygulamasından önce çıktı. Çünkü en çok korkulan şey, aşılar uygulanmaya başladıktan sonra yeni mutasyonlar çıkmasıydı. Ama aşılamalardan sonra, aşıdan kaçabilecek yeni bir mutasyonun olmayacağı anlamına da gelmiyor tabii ki. İşte bu yüzden aşılar kadar, virüse karşı ilaç çalışmaları da önemli.”
“MİLYONLARCA VAKA, MUTASYON HIZINI ARTIRIYOR”
Virüslerin insan vücudunu bir test tüpü gibi kullandığına işaret eden Prof. Dr. Erman, şu bilgileri verdi: “Bir insan bir virüs tarafından enfekte edildiğinde, virüs insan vücudunu bir test tüpü olarak kullanır. Kendini çoğaltmak ister. Örneğin bir kişi enfekte olduğu an 10 bin virüs parçacığına maruz kaldıysa bu enfeksiyonun da yaklaşık iki hafta sürdüğünü farzedersek; o süre boyunca virüs vücutta kendini çoğaltmaya devam ediyor. Aslında vücuda giren ilk virüs ile vücuttan çıkıp da başka bir insanı enfekte eden virüsün genomuna baktığımız zaman farklılıklar olduğunu görebiliyoruz. Yani insan vücudunun içinde virüs mutasyona uğruyor. Pandemi koşullarında ise toplumda milyonlarca insanda enfeksiyon olduğunda, mutasyon hızı da artıyor. Çünkü herkes bir test tüpü ve herkes değişik mutasyonlar yaratıyor, başkalarına bulaştırıyor. İşte ilaç çalışmaları bu nedenle önemli. Aslında koronavirüs dediğimizde sadece aşı çalışmalarına odaklanmamak gerekiyor bu nedenle. Çünkü virüsün vücut içinde geçirdiği zamanı en aza indirgeyecek, kendini vücutta çoğaltmasını baskılayacak ilaçlar geliştirmek gerekiyor.”
FMF İLACI KOVİD-19’A MI ÇARE OLACAK?
TÜBİTAK desteği ile Kovid-19’a karşı ilaç çalışmaları yürüttüklerini de anlatan Prof. Dr. Erman, hali hazırda Ailevi Akdeniz Ateşi (FMF) ve romatoid artrid gibi romatizmal hastalıklarda da kullanılan ve “anakinra” etken maddeli bir ilacı Kovid-19’un yarattığı ölümcül sitokin fırtınasını engellemek için kullanıp vücudun virüsle savaşından galibiyetle çıkmasını hedeflediklerini ve patent süresi de dolan bu molekülün yerli imkanlarla Türkiye’de üretilmesinin amaçlandığını söyledi. Prof. Dr. Erman, ilaç çalışmasının detaylarını ise şu şekilde özetledi: “Bununla ilgili bir TÜBİTAK projesinden destek aldık. Bu, disiplinler arası bir çalışma. İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ahmet Gül ve Koç Üniversitesi ile Bezmialem Üniversitesi'nden de çalışma arkadaşlarımızla beraber çalışmayı yürütüyoruz. Yapmak istediğimiz, Kovid hastalığında virüsün neden olduğu ve bağışıklık sisteminin aşırı reaksiyonu sonucu akciğer hücrelerinde yarattığı inflamasyonu (sitokin fırtınası) baskılamak. Bu aslında ‘anakinra’ adı verilen bir protein ve daha önceden de ilaç olarak pazarda yer alan bir molekül. Çeşitli inflamasyon hastalıkları için kullanılıyor şu anda. Ama bunun yeni bir hedefi olacağını düşünüyoruz ve dünyada değişik ülkelerde de bu konuda klinik araştırmalar var. Bizim amacımız, bu proteini ve buna benzer proteinleri Türkiye'de hem Boğaziçi, hem de diğer üniversitelerin imkânlarını kullanarak ve aynı zamanda da iki ilaç şirketi ile ortaklık kurarak endüstriyel skalada üretmeyi başarabilmek.”
KOVİD’E KARŞI BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLENDİRMEDE SENTETİK LAMA ANTİKORU
Sitokin fırtınasının, enfeksiyonlara karşı vücutta kandan salınan “Interlökin-1 (IL-1)” adı verilen proteinin aşırı salgılanması sonucu meydana geldiğini ve anakinra ile bu proteinin baskılanmasının amaçlandığını anlatan Prof. Dr. Erman, “Şu ana kadar gördüğümüz kadarıyla bu anakinra’ya çok benzer moleküler yapabiliyoruz” dedi. Yine TÜBİTAK destekli Slovenya ile ortak yürüttükleri başka bir projeyle de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine yönelik bir çalışma yürüten Prof. Dr. Erman, lamalar veya devegillerden elde edilen “nano-body” yani antikorları sentetik olarak üretip Kovid-19’a karşı kullanmayı hedeflediklerini de söyleyerek sözlerini şöyle noktaladı:
“Hayvanlardan elde edilen lamalar, devegillerden, nanobody (antikor) adı verilen proteinler üzerinde çalışıyoruz. Biz bunları laboratuvarda değişik sistemler kullanarak, hem bakteriler hem mayalar, hem de insan hücreleri kullanarak üretebiliyoruz. Doğada lamalar aslında bu antikorları yapıyor biyolojik olarak. Ama bizim yapmaya çalıştığımız biyoteknolojik ürünler. Yani lamaların yaptığı bu nanobody’leri laboratuvar ortamında üretip saflaştırıyoruz. Bu nanobody’lerle de benzer hedeflere odaklandık. Çünkü bunlar da sitokin fırtınası yapan IL-1 reseptörünü hedefliyor. Böylece bu sentetik antikorları da benzer amaçlarla kullanabilmeyi hedefliyoruz.”