Gündüz, geçtiğimiz yıl Mart ayında çok istediği kız bebeğine 7 aylık hamileyken evde fenalaştı. Eşi Mehmet Gündüz (41) tarafından 28 Mart gecesi Sancaktepe Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldü.
Tansiyonu bir türlü düşürülemeyen genç kadın, "gebelik zehirlenmesi" nedeniyle hayati risk taşıdığı için, apar topar sezaryene alındı. Ameliyat öncesi alınan PCR testinin pozitif olduğu anlaşılınca da bebeğini kucağına alıp, koklayamadan izolasyon altında tedaviye alındı.
BAŞKA BİR HASTANEDE GÖZÜNÜ AÇTI, “ÖLDÜM” SANDI
1,5 kilogram dünyaya gelen Amine Asel ise prematüre olduğu için yeni doğan yoğun bakımda kuvöze alındı. Nilüfer Gündüz'ün durumu, tedaviye rağmen 2 hafta sonra kötüleşti. Yoğun bakıma alınacağı sırada kalbi duran genç anne, 10 dakikalık kalp masajıyla hayata döndürüldü. Kalp-akciğer makinesine (ECMO) bağlanması gereken Gündüz, Marmara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Doktorların ailesine 'her an her şeye hazırlıklı olun' dediği
Nilüfer Gündüz, solunum cihazına bağlı halde uyandığında öldüğünü zannetti. Çocukları için asla pes etmeyen Gündüz, 28 gün sonra hastalığı yenerek taburcu oldu. Minik Asel’ine kavuşmak için ise, evinde iki hafta daha geçirmek zorunda kaldı. Anne, bebeğine 45 gün sonra, 12 Mayıs 2020’de kavuşabildi.
“HALA ONA KARŞI VİCDAN AZABI DUYUYORUM”
Şimdi kabus gibi geçen günlerin izlerini silmeye çalışan anne, “Hala kızıma karşı vicdan azabı duyuyorum. Keşke çok daha fazla dikkat etseydim de bu virüsü kapmasaydım. Sezaryen oldum, bebeğimden günlerce ayrı kaldım. Onun sağlığından hep endişe ettim çünkü prematüre doğmuştu. Ben bir ay hastanede yattım, o 45 gün. Şu an 13 aylık ama ben kızma kavuşalı henüz 1 yıl oldu. Salgının çok başında olmama rağmen keşke daha bilinçli olsaydım, hala her gün çocuğun ellerinin üzerinde iğne izleri görüyorum sanki, her gün hatırlıyorum, onun pişmanlığını yaşıyorum. Keşke kendimi biraz daha korusaydım da ne ona, ne de çevremdeki insanlara bu acıları yaşatmasaydım. Keşke kızımı da doğar doğmaz kucağıma alabilseydim” dedi.
“BİR YILDIR AĞRILARIM VE NEFES DARLIĞIM GEÇMEDİ”
Ailesinin kendilerini mucize gibi gördüğünü anlatan Gündüz, “Kardeşlerim, annem babam, çocuklarımın bize bakarken hala gözleri doluyor. Siz nereden döndünüz, şu anda görebilmek bir mucize diye. Bu kadar zor süreçlerden geçtikten sonra izole yaşıyorsunuz. Bir yıldır neredeyse kimseyle görüşmedik. Ciğerlerimde hastalığın izlerini taşıyorum hala. Nefes darlığım devam ediyor. Yüksek tansiyonum kalıcı oldu. Gebelik zehirlenmesinde normalde doğumdan sonra düzelirmiş ama benimki geçmedi. İlaç kullanamıyorum emzirme döneminde olduğum için. Hayatımdaki her şey değişti. Sırt ve kas ağrılarım hala devam ediyor. Kollarımdaki güçsüzlük nedeniyle ilk aylarda 2 kiloluk bebeği taşıyamadım. Abisi yeri geldi altını değiştirdi, uyuttu, gezdirdi. Hala uzun süre kucağıma alamıyorum kızımı” diye konuştu.
“BUNCA KAYBA RAĞMEN İNSANLARDAKİ BU RAHATLIĞI ANLAMIYORUM”
Nilüfer Gündüz, kurallara uymadan her şey normalmiş gibi davrananlara da tepki göstererek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu kısıtlamalara rağmen, bunca kayba rağmen insanların hala her şey çok normalmiş davranmasına, bu rahatlığına anlam veremiyorum. Belki sana bir etkisi olmuyor ama senin taşıyacağın virüs, bir anneyi babayı, birinin evladını etkiliyor, kayıplara sebebiyet verebiliyor. Ben bir yıldır kızımı parka götürebileceğim günlerin hasretiyle yaşıyorum. Parklardan korkuyorum hastalık bulaşacak diye. Çok istiyorum onun salıncakta sallanmasını, oyuncaklara heyecanla koşmasını.”
Aşı sırası geldiğinde hiç tereddüt etmeden aşı da olacağını söyleyen Gündüz, “Çünkü gözümle gördüğüm etkileri var çevremizde. Mesela çok yakın bir akrabamızın babası 90 yaşında, aşı oldu çok rahat atlattı. Oğlu ona bakarken Kovit’e yakalandı, ondan çok daha ağır geçirdi. Ağrıları, sıkıntıları çok daha fazla oldu. Bunları gözümüzle gördükten sonra aşımı olmamam mümkün değil” dedi.