MİTHAT YURDAKUL Ankara
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Dr. Cemil Ertem, yatırımların artmasıyla mali disiplinden kopulacağı algısının doğru olmadığını belirterek, ?Mali disiplin dediğiniz şey bir hedef değil, sonuçtur. Üretime, yatırıma, istihdama ve ihracata odaklanırsanız kendiliğinden gelir? dedi. Ekonomik reform programının, yabancı yatırımcılar tarafından olumlu karşılandığını ifade eden Ertem, ?Türkiye?de bugün bir iktisat politikası belirsizliği yok. Pandemi sonrasında Türkiye?nin hem bölgesinde hem de dünyada yatırım ve üretim merkezi olma konumunu güçlendireceğini düşünüyorum? diye konuştu.
Ertem, Milliyet?in sorularına şu yanıtları verdi:
- Ekonomide reform paketi doğrultusunda, mali disiplin ve yatırımlar arasında nasıl bir denge oluşturulacak?
Sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı reform paketi 4 temel bileşen üzerine oturuyor. Üretim, istihdam, yatırım ve ihracat. Bu 4 temel hedefe odaklanan düzenlemeler ve kurumsal - hukuki yeniden yapılanma esasında yatırım - mali disiplin dengesini de kuruyor. Örneğin ihracat potansiyeli olan KOBİ?lerin desteklenmesi, katma değeri yüksek, yüksek teknolojili yeni nesil ihtisas serbest bölgelerinin oluşturulması, Eximbank?ın yeniden yapılandırılması, Kredi Garanti Fonu?nun katma değeri yüksek üretimi ve nitelikli istihdamı uygun maliyetli selektif kredilerle destekleyecek şekilde yeniden yapılandırılması yalnız üretim tarafını destekleyen adımlar değildir.
Bu adımların güçlü şekilde ve zamanında atılması, aynı zamanda, merkezi bütçenin gelir tarafını destekleyen yani vergi gelirlerinde sağlıklı, sürekli artışa yol açar.
Reform programının yatırım başlığının temel maddelerinden biri şu; ?Yatırımlarda öngörülebilirliği artırmak, bürokrasiyi azaltmak ve yatırım sürecinde karşılaşılan sorunlara hızlı çözümler üretmek amacıyla özel kesim yatırımlarının korunmasına yönelik yeni bir sistem hayata geçirilecektir.?
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi burada bakanlıklar arasındaki koordinasyonu yapacak merkez konumundadır. Şimdi bu sistemin hem alt yapı olarak hem de hukuki üst yapı olarak hayata geçmesi, Türkiye için bir ekonomik devrim niteliğindedir. Burada devlet hem koordinatör hem de bizzat öncü yatırımları yapacak, piyasayı derinleştirecek, rekabeti en üste çıkartacak ve piyasa fiyat oluşumlarını sağlıklı bir şekilde sağlayacak oyuncudur.
Yatırımların, ulusal ve küresel rekabeti sağlayacak nitelikte olmasının sonucu yalnız istihdam artışı değildir, orta ve uzun vadede düşen cari açık, düşen enflasyon ve gelir - harcama dengesini optimumda sağlayan merkezi bütçedir.
Yani sizin ?mali disiplin? dediğiniz ?şeyin? ta kendisidir. Bakın şu yanlış bir iktisat politikası ezberidir; ?yatırımlar artarsa, - özel veya kamu - mali disiplinden koparız, bütçe dengesi bozulur? bence bunun tam tersi geçerlidir, yatırımlar artarsa bu yalnız istihdama çare değildir, enflasyona, bütçeye de çaredir.
Burada önemli olan Türkiye?nin üretim kaynaklarını (üretim potansiyelini) küresel rekabet doğrultusunda açığa çıkarmak, teknoloji bazlı artırmaktır. Bu bağlamda ?mali disiplin? dediğiniz şey bir hedef değildir, bir sonuçtur. Yani üretime, yatırıma, istihdama ve ihracata odaklanırsanız kendiliğinden gelir.
?İktisat politikası belirsizliği yok?
- Ekonomide belirlenen yol haritasına yabancı yatırımcıların ilgisi nasıl, Türkiye?deki finansal yapı ve yatırım ortamı nasıl algılanıyor?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum, Türkiye?de bugün bir iktisat politikası belirsizliği yok. Reform programı, yabancı yatırımcımlar tarafından olumlu karşılandı.
Türkiye, dışa tam açık güçlü bir piyasa ekonomisi uygulayan, Merkez Bankası?nın dalgalı kur rejimi uyguladığı bir ülkedir. Buradan taviz verilmez. Zaten AK-Parti?nin bütün iktidar dönemlerinde ekonomi, bu temel üzerine oturmuştur ve bu böyle devam edecektir. Reform programında yabancı yatırımların özellikle doğrudan yabancı yatırımların artmasını sağlayacak birçok eylem planı ve adımı var. Ben pandemi sonrasında Türkiye?nin hem bölgesinde hem de dünyada yatırım ve üretim merkezi olma konumunu güçlendireceğini düşünüyorum.
?Türkiye?de enflasyon yapısal ve arz yönlü?
- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan?ın açıkladığı, enflasyonu ve faizleri tek haneli rakamlara indirme hedefleri doğrultusunda hangi somut adımlar atılabilir?
Üretim, yatırım, istihdam ve ihracat. Birbirini destekleyen, birbirini oluşturan 4 temel bileşen. İhracattan örnek vereyim. Mart 2021 itibarıyla ihracatımız, bir önceki yılın aynı ayına göre, yüzde 42.2, ithalatımız yüzde 25.8 arttı. Aylık 19 milyar dolarlık ihracata eriştik. Bu bütün zamanların en iyi rakamı ama bundan da öte mart ayı dış ticaret açığımız, geçen yıla göre, yüzde 14.2 düştü.
Şu an ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 80.2, bu, enerji hariç yüzde 90.6. Bu trendin devam etmesini bekliyoruz. Bu, orta dönemde, Türkiye?nin döviz ihtiyacını en aza indirecek buradaki şokları enflasyon tarafında bertaraf edecek, üretici fiyatlarındaki yukarı yönlü atakları durdurup burada stabilite sağlayacak bir gelişmedir de.
Enflasyonun en önemli ilacı, ülkenin üretim imkânlarını yerinde kullanmak, kredi plasmanlarını ve parasal aktarım mekanizmaları bu yönde kurarak istihdamı desteklemektir. Teknolojiyi ve beşeri sermayeyi en etkin bileşende kullanmak ve bunları geliştirmek üretim imkânları eğrimizi genişletir ki bu, enflasyonun, uzun vadede, yapısal yöndeki çözüm kümesini kapsar.
Türkiye?deki enflasyon yapısal ve arz yönlü bir enflasyondur. İşletmelerin yüksek üretim maliyetlerine, finansman maliyetlerine (faize) maruz kalmaları enflasyonun ana nedeni.
Öte yandan rekabetin piyasa kurallarına uygun olması, tekelci ve oligopol piyasaların mümkün olduğunca çözülmesi ve buradaki spekülatif fiyat hareketlerinin önlenmesi önemlidir. Bunlar da reform programı kapsamında var. Faizlerin düşmesi, Türkiye?nin üretim imkanlarını etkin, verimli kullanmasıyla banka ve finans sisteminin etkin çalışmasıyla, kredi imkânlarının üretim, istihdam ve ihracat yönlü plasmanıyla, sermaye piyasalarının, mali yapının derinleşmesiyle mümkündür. Cumhurbaşkanımızın dediği gibi burada da, önümüzdeki dönem önemli adımlar atılacak.
?Doğrudan yabancı yatırım zirve yapacak?
- Önümüzdeki dönemde pandeminin etkilerine karşı ekonomide nasıl bir istihdam desteği ve üretim politikası izlenmesi öngörülüyor?
Bildiğiniz gibi pandemi döneminde Türkiye?de devletin ekonomiye doğrudan ve dolaylı katkısı/desteği tartışmasızdır. Bu dönemde doğrudan destekler yanında kamu bankaları üzerinden de işletmeler, üreticiler, esnaf uygun kredi koşulları ile desteklenmiştir. Sağlık yatırımlarının hızlandırılmıştır.
Reform programı
Türkiye bu dönemde vatandaşlarına en etkin, en yaygın ve ücretsiz sağlık erişimini veren ülkedir. Ama burada yapılan kara propaganda da tarihidir tabii. Türkiye, 2008 krizi dahil şu pandemi döneminde de ayakta kalan, büyümesini, kalkınmasını, yaygın yatırımlarını sürdüren dünyadaki ender ülkelerden birisidir, bölgesinde de tek ülkedir. Şimdi ?birileri? o nerde bu nerde diye soruyor, ben de söylüyorum, o sordukları her şey yerli yerinde ve milli ekonominin içinde. Bütün bu süreçte, 2008?den beri başta ABD ve AB merkez bankaları, dahil olmak üzere, bütün gelişmiş ülkelerin merkez bankaları trilyonlarca dolar genişleme yaptı daha doğrusu çöp varlıkları alarak para saçtı. Fed?in bilançosuna bakın çer-çöp. Yine de ayağa kalkamadılar.
Sağlık sistemleri o kadar para saçmalarına rağmen çöktü. Türkiye, 2008-2009?da ayaktaydı, 2010-2011?de büyümesi çift haneye vardı. Sonrasında müthiş alt yapı - sağlık yatırımlarını yaptı, savunma sanayisini güçlendirdi, ihracat merkezi oldu. Bugün kamu, hane halkları ve özel kesim olarak dünyanın en az borçlu ve en az riskli ülkelerinden birisiyiz. Pandemi döneminde de Çin?le birlikte dünyanın büyüme sağlayan iki ülkesinden birisiyiz. Sağlık sistemi çökmeyen, vatandaşlarına ücretsiz en nitelikli sağlık hizmetini sunan tek ülkeyiz. Ancak gelinen yeri tabii ki yeterli görmüyoruz.
Bunun için Cumhurbaşkanımız reform programını açıkladı. Cumhurbaşkanımızın açıkladığı reform programında önümüzdeki dönemde nasıl bir istihdam desteği ve üretim politikası izleneceğine dair çok güçlü ipuçları var. Mesela mikro ve küçük ölçekli firmalarımızdan likidite sıkıntısı çekenlere yönelik istidama kattıkları her bir ilave kişi için KGF kefaletiyle 100 bin TL?lik krediye erişim imkânı sağlanıyor.
Bildiğiniz gibi burada, işletme bazında maksimum limit 500 bin TL (ilave 5 istihdam) bu sadece bir örnek bu uygulamalar, ekonominin gidişatına ve ihtiyaca göre genişletebilir. Yine bu dönem kamu bankalarını uyguladığı ilave istihdam ve çıpa kredileri işletmelerimize büyük ivme sağladı. Bu krediler, doğrudan istihdam ve yatırım etkisi oluşturan plasmanlardı.
Mesela Ekonomik İstikrar Kalkanı ve İşe Devam Kredileri, kamu bankalarının uyguladığı çok önemli destek kredi sistemleri oldu. Bunlar bizi ayakta tuttu ve işsizliğin artmasını önledi. Tabii ki önümüzdeki dönemde yalnız kamu bankalarının değil, tüm banka sisteminin bu tür hedefli plasmana teşvik edilmesi gerekir.
Bildiğiniz gibi reform programımızda Kredi Garanti Fonu?nun yeniden yapılandırılması bu yönde bir adım. Pandemi dönemi yalnız bizim içim değil, bütün ülkeler için çok öğretici bir deneyim oldu ve bu devam ediyor. Bütün dünya artık bir önceki yüzyılda kalmış iktisat politikalarıyla devam edemeyeceğini biliyor. İşgücü piyasaları, para piyasaları ve emtia piyasaları artık çok farklı dinamiklere sahip. Esnek çalışma temel çalışma biçimi oluyor ve bu, işgücünün bütün yönleriyle yeniden değerleneceği anlamına geliyor. Sekiz saatlik geleneksel işgücü maliyet hesaplaması tarih oldu.
Çekim merkezi
Öte yandan geleneksel iki temel rezerv paraya dayalı (dolar ve euro) Bretton - Woods Sistemi de bitti bitiyor. Yeni değişim mekanizmaları ve yeni parasal ölçüm değerleri hem merkezi hem de ademi merkeziyetçi olarak devreye giriyor.
Mesela Bitcoin gibi yeni sistemler bir genel eşdeğere evrilir mi, bu önemli bir soru hala... Bütün bu değişime geleneksel merkez bankacılığının ne cevap vereceğini halen öğrenemedik ama pek geçerli olmayacağını da biliyoruz.
Öte yandan emtia ticareti, tedariki ve arzı konusunda da yeni bir dönem bu. Çok farklı arz şokları ile karşı karşıya kalabiliriz ve devletlerin buna yönelik önlemleri hızla alması gerekir. Önümüzdeki dönem birçok alanda kendi kendine yeterlilik önemli olacak.
Bence Türkiye, bu büyük değişime hazır. Öncelikle genç nüfusu ve dinamik ekonomisi olan ülkeler şüphesiz daha hazır. Türkiye, hem Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile kendini siyaseten yeniledi ve dinamik ekonomisini karşılayacak bir devlet yapısını inşa etmeye başladı hem de Cumhurbaşkanımızın vizyonu ile bölgesinde çekim merkezi oldu. Önümüzdeki dönemde Türkiye, Doğrudan Yabancı Yatırımların zirve yaptığı ender ülkelerden birisi olacaktır.
Aslında açıklanan reform programı da Türkiye?nin bu konumunu daha da güçlendirmeye dönüktür. Şunu da ilave etmek gerekir ki, böyle dönemlerde reformlar süreklilik arz eder. Türkiye?de küresel koşulların ortaya çıkardığı reform adımları hızla atacak bir ülkedir zaten. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bize bu imkânı veriyor.