Medipol Mega Üniversite Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Bölümünden Prof. Dr. Mustafa Bülent Şerbetçioğlu, 3 Mart Dünya Kulak ve İşitme Günü kapsamında bebeklik döneminde işitsel ve görsel dijital medyaya maruziyetin zararlarına ilişkin aileleri uyardı.
Prof. Dr. Şerbetçioğlu, yaşamın ilk 4-5 yıllık döneminde bebeklerin çevresindeki konuşma seslerini duyarak zahmetsizce anadilini öğrendiğine dikkati çekerek "Beyinde bir aktivite için birçok nöronun birlikte uyarılması gerekirse, Brain-Derived Neurotrophic Factor (BDNF) salgılanır ve bu nöronlar birlikte daha güçlü biçimde uyarılırlar. Bu faktör, öğrenilen becerinin önemini anlatan ve zahmetsizce öğrenilme ve uygulanmasını sağlayan bir öğretmen gibi etki gösterir. BDNF’nin son görevi ise, kritik periyodun bitmesi gereken zamanda zahmetsizce öğrenme periyodunu sonlandırmaktır. Bu kritik dönem süresince bebeğimiz dikkatini vermeksizin kolaylıkla konuşmayı algılar ve öğrenir. Kritik dönem boyunca BDNF, bebeğin dikkatini toplamasını ve dönem bitene dek bu dikkati sürdürmesini sağlayacak şekilde frontal lob korteksteki nucleus basalis adında bir bölgeyi aktive eder. Ancak büyük ihtimalle kritik dönem öncesinde otizme hazırlayıcı genlerin sahneye çıkmasıyla işler karışmaktadır. Bu genler, erkenden ve aşırı miktarda BDNF’nin salgılanmasına yol açtığında, konuşmak için önem taşıyanlar değil, bütün nöronlar üzerine etki göstermekte ve kısa zamanda bağlantıları farklılaşmamış ve gelişmemiş beyin haritasının gelişmesine yol açmaktadır” ifadelerini kullandı.
"İLK DÖRT YIL OLDUKÇA ÖNEMLİ"
Prof. Dr. Şerbetçioğlu, çocukların dili anlama ve kullanma becerilerinin yaşamın ilk üç yılında ustalaşmaları gereken en önemli gelişimsel faktörlerden ikisi olduğuna değinerek, şu bilgileri verdi:
“Özellikle dil becerilerini kazanacağı bu zaman diliminde, bebek için çekici karakterdeki fakat aslında doğal gelişim için gereksiz hareketli görüntülerle beynini meşgul etmek yapılabilecek en büyük kötülüktür. Yaşamın ilk 4-5 yılında beyin kabuğunda alınan uyarılara göre şekillenen bir köşe kapmaca oyunu oynanır. Diğer bir deyişle, bebek beyni çevresinde kendisini etkisi altına alan farklı uyaranların varlığında şekillenir. Yaşamın ilk dört yılı, konuşmaların anlaşılarak öğrenilmesi ve duyguların ifade edilmesi becerilerinin en randımanlı olarak edinilebildiği bir dönemdir. Bu sürece 'konuşmanın öğrenilmesinin kritik dönemi' adını veriyoruz. Bebeğin gelişmekte olan beyninde insanı insan yapan, konuşmak ve yürümek gibi temel becerilere ilişkin merkezlerin erkenden gelişmesi gerekir.”
"DİL ÖĞRENMEDE ZAYIFLIK, DİKKAT EKSİKLİĞİ GÖRÜLEBİLİR"
Ancak günümüzde pandeminin etkisiyle eğitim amaçlı olarak hızlı biçimde hayatımıza giren teknolojik araç kullanımının artması ve giderek bağımlılığıyla birlikte beyin gelişimlerinin olumsuz etkilendiğine işaret eden Prof. Dr. Şerbetçioğlu, şöyle devam etti:
“Bilimsel araştırmalar, dijital teknolojilerin yaşamımıza girdiği özellikle 2000 yılından itibaren, bebeklerin dil gelişimi üzerine etkilerini incelemeye başladı. Dört yaş altındaki çocukların yüzde 68’i günlük olarak televizyon, cep telefonu, DVD ve video oyunu gibi ekran ortamını kullanıyor. Araştırmalara göre ilk 4-5 yaşlarında dijital ekran görüntüleriyle karşılaşılması durumunda dil öğrenmede zayıflık, dikkat eksikliği ve sosyal izolasyon sorunlarına yol açtığı gözlendi. Bilindiği gibi mutlu ve başarılı çocuk, mutlu aile ortamında yetişir. Yaşı ne kadar küçük olursa olsun bir bebek, çevresinde sık sık gördüğü cep telefonuna ilgi gösterir. Anne deneme yanılma yoluyla rahatlıkla yemek yesin diye çizgi film veya animasyon videosu izleterek bebeğini hareketli görüntülerle büyülemeye başlayabilir. Anne bu şekilde kendisini rahat bıraksın diye veya rahatça ağzına iki üç kaşık fazla mama sokacak diye bebeğini cep telefonuyla karşılaştırırsa, bu tablo erken yaşta sosyal yönden dışa dönük olabilecek bir bebeği asosyal duruma sokabilir. Hiçbir anne çok küçük çocuğunda cep telefonu veya ekran bağımlılığının gelişebileceğini öngöremez. Bu şekilde tıp pratiğinde kliniklerde sıcak sosyal iletişim ortamı yerine animasyonla karşılaşmaktan dolayı atipik otistik görünüme bürünmüş çocuklarla karşılaşıyoruz. Bu çocukları ekrandan uzak tutmak ve sosyalleşsin diye kreşlere göndermek ilaç yerine geçiyor.”
"GÜNÜMÜZDE DİJİTAL BAĞIMLILIK BEBEKLİKTE YERLEŞİYOR"
Prof. Dr. Şerbetçioğlu, dijital bağımlılığın çok erken yaşlarda yerleşebileceğine dikkat çekerek, şu değerlendirmede bulundu:
“Ülkemizde madde bağımlılığının ergenlik döneminde başladığı göz önüne alınırsa, dijital teknolojiye bağımlılığın çok daha erken yaşlarda yerleştiğini kabul etmemiz gerekiyor. Başka bir deyişle dijital teknoloji bağımlılığı çok erken yaşlarda, bebeklik döneminde yerleşiyor. Konuşmayı öğrenmeye hazır olduğu bir dönemde bebeğimizi dijital teknolojinin kolay becerilerine yönlendirmemek gerekir. Aksi halde erkenden konuşmayı öğrenmeyi ve sözel iletişim ihtiyaç olmaktan çıkararak dijital teknolojiye bağımlılığı teşvik etmiş oluyoruz. Özellikle ilk 12 aylık süreçte konuşmak ve yürümek önündeki en temel iki motor beceri sayesinde beynin nöronları ve sinaptik bağlantıları gelişir. Daha sonra dört yıl içinde konuşmayı öğrenmesi için sözel iletişime, yürümeye ve her türlü fiziksel aktiviteye yönlendirmemiz gerekir. Bu kadar erken dönemde gelişen dijital teknoloji bağımlılığı, vücut kitle indeksinde artmayla birlikte obeziteye ve sözel iletişimde sıkıntılara yol açması riskini de beraberinde getirmektedir.”
"ATİPİK OTİZM GÖRÜLEBİLİR"
Prof. Dr. Şerbetçioğlu, yakın zamana dek bebeklerin doğal ortamlarda yetişmeleri sayesinde yüz yüze oyunlar oynayarak büyüdüklerine dikkat çekerek, şu ifadeleri kullandı:
“Artık çok erken dönemde teknolojiyle tanıştırılan bebeklerde, bu temel becerilerin yerine ekranda hızla kayan görüntüleri pasif olarak izlemek veya parmakla görüntüleri değiştirme becerisi ön plana çıkmaktadır. Günümüzde bu tarz ekran bağımlılığının sağlıksız bir alışkanlık olduğu kanıtlandı. Aynı zamanda erken yaşta aşırı medya kullanımının ebeveynler ile çocuklar arasındaki sözel iletişimin miktarını ve kalitesini azaltmasıyla da duygusal gelişimlerini olumsuz yönde etkilediği gözlenmektedir. Elektronik cihazların aile içinde sık kullanılması, küçük çocukların ancak yüz yüze iletişim kurarak kazanılan konuşma, sosyal beceriler, empati gibi becerileri engelleyebiliyor. KBB ve odyoloji kliniklerindeki hastalarımızda “atipik otizm” olarak da tanımlanabilen iletişim kopukluğu yaşayan çocukların bazılarında olumsuz çevre koşullarının etkilerini gözlüyoruz. Sonuç olarak çocuğumuzu 3-4 yaşlarından önce, dijital teknolojiyle buluşturduğumuzda çocuğumuzun görsel medyaya bağımlı hale gelmesi söz konusu olabilir. Böylece daha nasıl konuşacağı bile belli olmayan bir bebeğe dijital teknolojiyi kullanma becerisini kazandırmak, bağımlılığın yanı sıra bazen zihinsel gelişimini de olumsuz etkileyebilir. Amerikan Pediatri Akademisi, ebeveynlere 3 yaş ve altındaki çocuklarını sosyal medyaya ve ekranlara maruz bırakmamalarını öneriyor.”