Antalya'da çıplak şekilde işkence yapıp, kendisini ölümle tehdit eden 12 yıllık eşi Ramazan İpek'i öldürdüğü gerekçesiyle tutuklanan Melek İpek'in (31) avukatları, 'Örselenmiş kadın sendromu' raporu için mahkemeye başvurdu. 'Örselenmiş kadın sendromu’nun henüz Türk Ceza Kanunu'nda yeri olmadığını söyleyen Avukat İslam Gezer, “Örselenmiş kadın sendromu, psikolojik bir yaklaşım olarak karşımıza çıkarken, ilk olarak İngiltere'de bazı kadınların fail olarak yargılandığı cinayet davalarında gündeme geldi. Gündeme gelmesinin etkilerinden biri de feminist yaklaşım oldu. Örselenmiş kadın sendromunun Türk Ceza Kanunu'nda bir yeri yok ancak meşru müdafaayla da arasında farklar var. Meşru müdafaada, size karşı yönelmiş mevcut bir tehlikenin söz konusu olması gerekir. Örselenmiş kadın sendromunda ise failin kendisine yöneltilen saldırı bitmiş ancak geçmişten beri düzenli ve sistematik bir şiddetten söz ediyoruz. Burada meşru müdafaa sınırlarının aşılması, maruz görülebilecek bir hal oluşturuyor" dedi.
'ADLİ TIP KURUMU'NDAN RAPOR TANZİM EDİLMELİ'
Örselenmiş kadın sendromunun tespit edilmesi için hem fiziksel hem de psikolojik raporların alınması gerektiğinin altını çizen Gezer, "Örselenmiş kadın sendromunun ispatı açısından, failin vücudundaki darp ve yara izlerine bakılması gerekiyor. Ancak psikolojik olarak da bir raporun mutlaka Adli Tıp Kurumu'nca tanzim edilmesi gerekir. Burada devamlı ve sistematik bir şiddetten bahsediyoruz. Öyle ki fail, kendisine yaşatılanlardan dolayı bir travmada ve stres bozukluğu içinde olabilir. Bunun yanı sıra her an başına aynı şeyler gelebilecek endişesiyle hayatını idame ettirmektedir. Bu da şiddetin ne kadar ağır olduğunun kanıtlanması açısından çok önemlidir. Söz konusu şiddetin varlığı tanıklarla da ispat edilebilir ancak önemli olan Adli Tıp Kurumu tarafından rapor tanzim edilmesidir” ifadelerini kullandı.
Örselenmiş kadın sendromunun mahkemelerce tartışılmaya açılması gerektiğini savunan Gezer, “Kadına yönelik şiddetle mücadele noktasında bizim isteğimiz, mevcut yasaların en aktif şekilde kullanılmasıdır. Örselenmiş kadın sendromunun mahkemelerde kullanılmadığını da biliyoruz. Ancak bunun tartışmaya açılması durumunda da çok önemli hukuki kazanımlar olacaktır. Tıp ve hukuk kurumları birlikte çalışarak kadın failinin, bu suçu nasıl ve hangi şartlar altında işlediği de ortaya çıkacaktır" diye konuştu.
'KADIN, VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNE, RUH SAĞLIĞINA UYGULANAN ŞİDDETE TEPKİ VERME İHTİYACI DUYUYOR'
Psikolog ve Aile Danışmanı Berk Karaoğlu da işkence ve şiddet gören kadının yaşadığı şiddete tepki vermesinin normal bir durum olduğunu söyledi. Karaoğlu, şöyle devam etti:
"Örselenmiş kadın sendromu kadınların eşlerinden, partnerlerinden duygusal ve cinsel şiddet görmesi olarak tabir ediliyor. Kadının böyle bir şiddet gördüğünde tepki vermesi normal, çünkü kadın vücut bütünlüğüne, ruh sağlığına uygulanan şiddete tepki verme ihtiyacı duyuyor. Kadın, yaşadığı psikolojik ve fiziksel şiddet karşısında çaresiz hissederek, benlik saygısını koruma ihtiyacı hissediyor. Kadının verdiği tepkiler yaşadığı şiddetin türüne göre ve seviyesine göre değişiyor. Kadının uğradığı fizyolojik şiddetse kendini koruma amaçlı, öfkeyle birlikte karşısına fiziksel bir tepki verebilir. Psikolojik şiddete maruz kalıyorsa yani; iğnelemeler, cinsiyetçi konuşmalar da fiziksel bir tepkinin oluşmasına sebebiyet veriyor. Bu durum, 'çökkünlük' dediğimiz depresyon, anksiyete yaratabiliyor."
'EMDR TERAPİSİ'YLE AŞILABİLİR'
Sendromun, EMDR terapisi ile aşılabileceğini ifade eden Karaoğlu, "Uzman psikiyatristlerin eşliğinde farmakolojik tedavinin de desteğiyle özellikle EMDR terapisini öneriyoruz. EMDR terapisini, göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme terapisi olarak tanımlayabilir, geçmişte yaşadığı travmatik anılara, olumsuz örselenmelere dönerek, oradaki negatif duyguları, olumsuz düşünceleri değiştirerek olumlu düşünce, duygu ve davranışa sevk etmesi olarak ifade edebiliriz" dedi.