50 yaşını geçen bazı kişilerde kalın bağırsağın içini döşeyen mukoza yüzeyinde polip denilen küçük çıkıntılar meydana gelmeye başlıyor. Adenomatöz polip olarak adlandırılan bu yapıların yaklaşık yüzde 20-30’unda ise kolon kanseri gelişiyor. Sayısı arttıkça, risk de artıyor. Polip özelliklerinin risk faktörlerini belirlediğine dikkat çeken Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Özcan Gökçe, şöyle konuştu:
“Bu poliplerin tabanı genişse kanser oluşma ihtimali fazlayken, mantarsal oluşumlarda yani sapın daha ince olması halinde olasılık azalıyor. Tabanı geniş olan sesil poliplerin zaman geçirilmeden çıkarılması gerekiyor. Villöz adenom olarak adlandırılan bazı poliplerin de kolon kanserine yatkınlığı fazla oluyor. Özellikle kalın bağırsağın son kısmında yer alan bu poliplerin kolon kanserine dönüşme oranı yüzde 100 olarak belirtiliyor. Dolayısıyla villöz adenomu olan kişilerde poliplerin erken evrede çıkarılarak, kolon kanserine dönüşmeden tedavi edilmesi gerekiyor. Bir kişide polip olması her zaman kanserle karşılaşılacağı anlamını taşımıyor. Örneğin; iltihabi polipler kansere yol açmazken, adenamatöz polipler pre-kanseröz olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla bir polibin patolojik incelemesinde adenomatöz olduğu saptanırsa, dikkatlice takip edilmesi gerekiyor.”
KANAMAYLA BELİRTİ VERİYOR
Kalın bağırsağın sol tarafında bulunan polipler kanamayla, sağ tarafındakiler de kanda hemoglobin değerinin düşmesiyle kendini gösteriyor. Villöz adenomlar ise dışkıyla birlikte gelen sümüksü salgıyla belirti veriyor. Kalın bağırsak tümörlerinin hemen hepsinde, özellikle de sol tarafta bulunanlarda dışkının üzerinde herhangi bir şekilde çizgisel kanama odaklarının varlığı kolon kanserinin belirtisi olabiliyor.
Sağ ve sol taraftaki tümörlerin belirtilerinin de farklı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Gökçe, “Kalın bağırsağın ortasına kadar olan kısmı sağ, ortasından sonraki kısım da sol kolon olarak tanımlanıyor. Sol taraftaki tümörler, sol kolonda bağırsağın çapı daha küçük olduğundan sıklıkla dışkıya çıkmama ve kabızlık gibi tıkanmalarla belirti veriyor. Sağ taraftakiler ise kalın bağırsak çapı daha geniş olduğundan tıkanma yapmıyor ama kandaki hemoglobinin düşmesine yol açıyor. Genel olarak soldaki tümörler erken, sağdakiler ise geç tanı alıyor” diye konuştu.
ERKEN TANI ÖNEM TAŞIYOR
Prof. Dr. Gökçe, “Kolon kanserinden korunmada beslenme şeklinin yanı sıra 50 yaşın üzerindeki kişilerin düzenli olarak kolonoskopi yaptırması önem taşıyor. Aile öyküsünde tümör olanların her yıl, olmayanların ise beş yılda bir düzenli kolonoskopi yaptırması gerekiyor. Çünkü ailesel öyküsü olan kişilerde, bu hastalığın gelişme riski, toplumun kalanına oranla en az yedi kat daha fazla oluyor. Kolonoskopi dışında 50 yaşın üzerindeki herkesin düzenli olarak gaitada gizli kan testi yaptırması da önem taşıyor. Bu testin sonucunda az da olsa pozitiflik görülmesi halinde ise hastanın kolonoskopiyle değerlendirilmesi gerekiyor. Ancak hemoroid de dahil herhangi bir kanama, test sonucunun pozitif çıkmasında etkili olabiliyor” ifadelerini kullandı.
KOLONOSKOPİ SIRASINDA TEDAVİ DE UYGULANABİLİYOR
Erken dönemde fark edilen poliplerin kolonoskopiyle çıkarılması sonucu kolon kanserinin tedavisi sağlanabiliyor. Ancak bunun için bir tane, mantarsal tipte polip bulunması ve sapta herhangi bir tümör olmaması gerekiyor. Düzenli kolonoskopi yaptırılmadığı durumlarda ise söz konusu kolon kanseri türleri daha ileri evrelerde kendini gösteriyor. Bu şartlarda temel bir cerrahi yaparak, kalın bağırsağın tümünün çıkarılması gerekebiliyor.
Multiple polipozis denilen ailesel poliplerin varlığında, kalın bağırsağın tamamına polip yerleşebileceği için tümünü çıkartmak gerekebileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Gökçe, “Bu tür cerrahilerin mümkün olduğunca lenf bezlerini de içine alan geniş bir yelpazede uygulanması gerekiyor. Bu sayede, vücutta gözle görülen bir tümör kalmaması da sağlanabiliyor” dedi.
KARACİĞER TÜMÖRÜNÜN DE ALINMASI GEREKİYOR
Kolon kanserlerinde, karaciğer yayılımının da olabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Özcan Gökçe, “Ancak bu tablo, hastanın tedavi edilemeyeceği anlamına gelmiyor. Diğer kanser türlerinden farklı olarak karaciğere yayılım varsa aynı seansta kalın bağırsak tümörünün cerrahi olarak çıkarılmasıyla birlikte karaciğer tümörünün yani metastazının da olabildiğince alınması tavsiye ediliyor. Özellikle rektum denilen, kolonun çıkışına yakın olan tümörlerde ise makat bölgesine yakınlığı önem kazanıyor” diye konuştu.
TEDAVİYE KEMOTERAPİ VE RADYOTERAPİ DE EKLENEBİLİYOR
Cerrahiyle tedavi edilen kolon kanseri hastalarının büyük çoğunluğuna kemoterapi, bazen de radyoterapi verilebiliyor. Kolon kanserinde multidisipliner tedavi yaklaşımı, bu noktada devreye giriyor. Hastalar, onkoloji uzmanının da aralarında bulunduğu bir ekip tarafından takip ve tedavi ediliyor.
Tedaviye genellikle cerrahiyle başlanıp, ardından kemoterapi yapıldığını ancak tümörün aşağıda, makata yakın bölgede yer alması halinde öncesinde kemoterapi ve radyoterapiyle tümörün evresinin küçültüldüğünü vurgulayan Prof. Dr. Gökçe, “Tümör cerrahi sınırlara geldikten sonra ameliyatla alınabiliyor. Buna sandviç tedavisi adı veriliyor. Bazı durumlarda ise önce kemoterapi, ardından cerrahi uygulanıyor. En son da gerekli hallerde kemoterapi radyoterapi ile kombine edilebiliyor” ifadelerini kullandı.